Makine ihracatı 11 ayda 26 milyar dolar oldu
Makine İhracatçıları Birliği (MAİB) tarafından paylaşılan makine imalat sanayi konsolide verilerine göre, 2025 yılının ilk 11 ayında Türkiye'nin serbest bölgeler dâhil toplam makine ihracatı 26 milyar dolar oldu. AB içinde, ‘Made in EU’ etiketiyle bazı sektörlerde ekipmanların Avrupa’da üretilme oranını %70’e kadar çıkaracak ‘Sanayi Hızlandırma Yasası’ etrafındaki tartışmaların önemine dikkat çeken Makine İhracatçıları Birliği Başkanı Kutlu Karavelioğlu, “Rekabetçiliğin bir ayağı korumacılıksa bir ayağının da maliyet kontrolü olduğunun bilinciyle; AB'nin stratejik bir partner ve Gümrük Birliği'nin bir ortağı olarak Türkiye'yi de ‘Made in EU’ tanımına dahil etmesi gerekiyor” dedi.
Makine imalat sanayii konsolide verilerine göre, Ocak–Kasım döneminde serbest bölgeler dâhil toplam makine ihracatı, geçen yılın aynı dönemine kıyasla %0,8 artarak 26 milyar dolara yükseldi. Bu dönemde kilogram başına ortalama ihracat fiyatı 8,1 dolar ile tarihî seviyesini korurken, ihracat miktarında %6,9’luk gerilemeye rağmen değer bazında artış kaydedildi. Yıllıklandırılmış hesaplamalara göre serbest bölgeler dâhil makine ihracatı 28,4 milyar dolar seviyesinde gerçekleşirken, Ekim sonu itibari ile makine ithalatı 45,2 milyar dolar oldu. Almanya’ya yapılan ihracat, Kasım ayında aylık bazda kaydedilen %10,6’lık artışın etkisiyle, on bir ayın sonunda %5,3 yükselerek 2,9 milyar dolara ulaştı. Kasım ayında %14,7 artış gösteren ABD pazarında ise ihracat, on bir aylık dönemde %6,7’lik yükselişle 1,7 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Yakın ve Orta Doğu'ya ihracatın %3 düştüğü bu dönemde, Irak'a ihracat %8,4 gerilemeyle 670 milyon dolar olurken, ihracatın %183 arttığı Suriye'ye 134 milyon dolar makine satışı gerçekleştirildi. Kasım ayında gıda ve sanayi makineleri ihracatı aylık bazda %26,7 ile en yüksek artışın görüldüğü kalem olurken, kâğıt ve matbaacılık makineleri ile deri işleme makinelerinde ise %50 civarlarında düşüşler kaydedildi.
“Avrupa’nın tedarik süreçlerini derinden etkileyecek gelişmeler yaşanıyor”
Küresel ölçekte süregelen parasal sıkılaşma politikalarının kontrollü olarak gevşemeye başladığı bu dönemde açıklanan verilerin, dünya sanayi üretimi üzerinde çok yönlü baskının devam ettiğini gösterdiğini belirten Makine İhracatçıları Birliği Başkanı Kutlu Karavelioğlu şunları söyledi:
“Finansman maliyetlerini olumlu etkileyecek küresel gelişmelere bağlı olarak 2026 için iyimser beklentiler artmakla birlikte, ABD’de ve Euro Bölgesi’nde imalat PMI endekslerinin eşik değerin altında seyretmesi, yeni siparişlerdeki zayıflığı ve sanayideki toparlanmanın kırılganlığını teyit ediyor. İlk üç çeyrekte tarife beklentilerinin talebi öne çekmesiyle yaşanan ihracat artışının durulduğu bu ortamda, Euro Bölgesi’nin büyüme potansiyeli uzun vadeli rekabet gücünü güvence altına almak için çok düşük kalıyor. Otomotiv, makine ve temiz teknolojiler gibi alanlarda Asya kaynaklı düşük maliyetli ithalat, Avrupa sanayisinin kârlılığını ve yatırım iştahını zedelerken; AB bizim uzun zamandır vurgu yaptığımız korumacılık ile rekabetçilik arasındaki hassas dengeyi yeniden gündeme taşıyor.”
AB içinde, ‘Made in EU’ etiketiyle bazı sektörlerde ekipmanların Avrupa’da üretilme oranını %70’e kadar çıkaracak ‘Sanayi Hızlandırma Yasası’ etrafındaki tartışmaların önemine dikkat çeken Karavelioğlu şunları ifade etti:
“Avrupalı şirketlerin belirli ürünleri yerli tedarikçilerden almasını zorunlu kılacak bu politikanın hedefi Çin olsa da; yapılacak düzenlemeler AB ile derin entegrasyonu bulunan tüm tedarikçiler açısından dikkatle izlenmesi gereken sonuçlar doğurabilir. Alman Makine ve Tesis İmalatçıları Birliği’nin (VDMA) de dikkat çektiği üzere, sanayide durgunluğun sürdüğü Almanya gibi üretim merkezlerinde ekonomik baskının devam etmesi inovasyon süreçlerini tehlikeye atabilir. Türkiye’nin, AB değer zincirine entegrasyonunu ve bu zincire sağladığı katkıyı; AB sermayeli şirketlerin ülkemizdeki üretim tesislerinin kritik rolünü ve sanayiler arasındaki karşılıklı tedarik ilişkilerinin boyutunu somut verilerle koyan diplomatik girişimlerin, sürecin rasyonel ve yapıcı bir zeminde ele alınmasına önemli katkı sağlayacağına inanıyoruz.”
“AB’nin Türkiye'yi de ‘Made in EU’ tanımına dahil etmesi gerekiyor”
Avrupalı şirketlerin daha pahalı girdilere yönelmek zorunda kalmasının getireceği maddi yükün, Türkiye'nin Avrupa tanımına dahil edilmesiyle hafifleyebileceğinin altını çizen Karavelioğlu şunları belirtti:
“Çok taraflı ticaret sistemi açısından riskler taşıyan bu tasarının gündeme gelmesinin arkasındaki motivasyon, rekabetçiliği koruma gereksinimi... Avrupa otomotiv tedarik sanayisini temsil eden CLEPA’nın son anketi, Avrupalı tedarikçilerin %70’inin Çin menşeli ithalatla doğrudan rekabet hâlinde olduğunu ve kârlılıklarının yatırımı sürdürebilmek için gerekli asgari eşiğin altına gerilemesinden endişe ettiğini ortaya koyuyor. Aynı tartışma, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’nın nihai ürünlere genişletilmesine yönelik değerlendirmelerde de mevcut; karbon kaçağını önleme amacıyla tasarlanan düzenlemeler, maliyet kanalı üzerinden sanayi üzerinde ilave baskı yaratıyor. Rekabetçiliğin bir ayağı korumacılıksa bir ayağının da maliyet kontrolü olduğunun bilinciyle AB'nin stratejik bir partner ve Gümrük Birliği'nin bir ortağı olarak Türkiye'yi de ‘Made in EU’ tanımına dahil etmesi gerekiyor.”
“Küresel değer zincirindeki konumumuzu kalıcı biçimde tahkim edebiliriz”
Bu düzenlemelerin asli hedefi olan Çin cephesinin, imalat sanayi aktivitesinin uzun süredir daralma bölgesinde seyretmesine rağmen, agresif fiyatlama ve ölçek avantajları sayesinde küresel ticaretteki ağırlığın korunduğuna işaret eden Karavelioğlu şunları söyledi:
“Trump Yönetimi’nin tetiklediği ticaret savaşları neticesinde ABD’ye olan ihracatı %29 daralan Çin, AB ve Türkiye gibi stratejik pazarlara yönelerek 1 trilyon dolar gibi tarihî seviyelere ulaşan bir dış ticaret fazlası üretmeyi başardı. Çin’in makine ihracatındaki artış dünyada %8, Türkiye’de ise %13,4 seviyelerinde. Bu durum haksız rekabet tartışmalarını yalnızca fiyat değil; teknoloji, veri güvenliği ve sanayi politikası boyutlarıyla da derinleştiriyor. Türkiye açısından bu konjonktürün gerektirdiği adımlardan ilki, AB ile derin entegrasyonun sağladığı sanayi ve tedarik zinciri bağlarını koruyarak eşit rekabet koşullarını savunmak... İkinci adım ise, Çin ile rekabette sürdürülebilir bir denge kurabilmek için inovasyonu, Ar-Ge’yi, stratejik teknolojileri ve yerli üretim kapasitesini sistematik biçimde güçlendiren bir sanayi politikasını kararlılıkla uygulamak. Rekabet gücünü yalnızca maliyetlere indirgemeyen bu yaklaşım, Türkiye makine sektörünün küresel değer zincirlerindeki konumunu kalıcı biçimde tahkim etmenin temel anahtarı olacaktır.”
“Fiyatlama gücümüzü yeniden kazanmak istiyoruz”
Sektördeki üretici fiyat endeksinin geçen yıla kıyasla %29,6 arttığı Kasım sonunda, makine sanayiinde ciro artışının %21,4 seviyesinde kaldığını ifade eden Karavelioğlu sözlerini şöyle tamamladı:
“Aradaki yüksek fark, sektörün maliyetlerini fiyatlara yansıtmakta zorlandığını, fiyatlama gücünün aşınmasıyla pazarlık gücünün zayıfladığını gösteriyor. Ekim sonu itibarıyla genel imalat sanayi üretimi yıllık %3,3 artarken makine üretiminde yaşanan %6,1’lik daralma, sektörün genel sanayi eğiliminden belirgin biçimde ayrıştığını da ortaya koyuyor. Yılın ilk üç çeyreğinde makine ve teçhizat yatırımları %6,2 artmış olmasına rağmen makine sektöründe kapasite kullanım oranının Ekim’de %63,9’a gerileyerek tarihin en düşük seviyelerinde seyretmesi, yatırımların daha çok ithal makinelerle karşılandığını gösteriyor. Bu tablo makine sektöründe rekabet gücünün korunması ve fiyatlama gücünün yeniden kazanılması için; finansmana erişimin kolaylaştırılması, yatırım ortamının güçlendirilmesi ve ithalata bağımlılığı azaltacak politikaların aciliyetini ortaya koyuyor.”