“Yıl bitmeden…”
Yüzyılda bir yaşanabilecek türden bir felaket olarak geride bıraktığımız pandemi süreci, yalnızca sosyal yaşantımızda değil, ekonomik ve endüstriyel süreçlerde de önemli hasarlar yarattı. Örneğin, dünyanın önde gelen birçok şirketi, pandemi sürecinde alışkanlık haline gelen hibrit çalışma sistemi ile geleneksel çalışma düzeni arasında bir denge kurma krizini yaşıyor. Diğer yandan, ekonomik olarak gelişmiş pek çok ülke, pandemi döneminde uygulanan parasal genişleme politikalarının yol açtığı enflasyonist etkilerle mücadele ediyor. Benzer şekilde, sanayi üretimindeki sorunlar da pandemi döneminde öylesine derinleşti ki, bunun üzerine gelen tedarikte bölgeselleşme eğilimleri, Rusya-Ukrayna savaşı ve enerji krizi gibi unsurlar da eklenince, küresel imalat sektörü eski büyüklüğünü mumla arıyor. Bu 4 yıllık süreçte küresel ticaret hacminde belirli bir büyüme gördük ancak bu durum, verimlilik ve arz artışından değil, ürün fiyatlarındaki artışlardan kaynaklandı. Üretimde bir artış yaşanmadığı için, istihdamda da bir gelişme sağlanamadı.“Siyah Kuğu” olarak nitelendirebileceğimiz zorlu koşulların adeta sıraya dizildiği 4 yıllık bu periyotta, dünya genelinde makine ihracatındaki artış oranı yüzde 12 seviyesindeyken, ülkemizde bu oran yüzde 43’e ulaştı. Dünya genelinde makine üretimindeki artış yüzde 12 seviyelerinde kalırken, Türk makine sektörü bu oranı miktar olarak yüzde 72 gibi olağanüstü bir seviyeye taşıdı. Performansıyla tüm dünyadan ayrışan Türk makine sektörü, kendi üretim yatırımlarını da önemli ölçüde artırdı ve büyüdü. Ülkemizin makine teçhizat yatırımlarının toplam 483 milyar dolara ulaştığı son 4 yıl içinde, yatırımlardaki reel artış yüzde 86’ya vardı.
2024 yılı ikinci ve üçüncü çeyreğinde daralan makine ve teçhizat yatırımları verilerine, bu gelişim sürecindeki yüksek hıza odaklanmadan bakan birisi, tabloyu doğru okumakta zorlanacaktır. Ancak imalat sanayinin dinamiklerine hâkim olan ve aldığımız mesafeyi deyim yerindeyse bir takimetre ile yorumlayabilen birisi, bu yılın adeta bir duraklama, bir nefeslenme, bir pit stop olduğunu fark edecektir. Sermaye piyasalarında yaşanan her türlü geri çekilmeyi sürdürülebilirlik temelli sağlıklı bir düzeltme hareketi olarak değerlendiren iyimser yaklaşımın, söz konusu sanayi üretimi olduğunda karamsar kalması çelişkili bir durumdur.
“Genel ihracat fiyatlarının düşmesi yurt içinde enflasyonu tetikliyor”
İçinde bulunduğumuz anlara daha geniş bir çerçeveden bakmayı öneriyor olmamız, mevcut durumun zorluklarının farkında olmadığımız anlamına gelmez elbette. Türkiye’de dezenflasyon sürecinin yarattığı yan etkiler nedeniyle, 2019’un üçüncü çeyreğinden bu yana makine ve teçhizat yatırımlarında ilk kez gerileme görüldü. Tam 18 çeyrektir kesintisiz yukarı giden bu verideki yüzde 5,6’lık düşüş, iç pazardaki zorlu sürecin ve özellikle de makine imalatçılarımızı bekleyen akıbetin önemli bir göstergesi oldu. 2019-2023 yılları arasında istihdamı yüzde 40 gibi yüksek seviyede bir artış sağlayan sektörümüzde son 12 ayda istihdam artışı durdu, hatta yüzde 1 seviyesinde de olsa bir azalış gerçekleşti. Tüm bunların yanında; iç pazardaki fiyatlarını artırmadan ihracatını sürdürmeye mecbur olan makine sektörü yüksek yerli katma değerli yapısı ve yüksek nitelikli personel istihdamı nedeniyle enflasyondan en fazla etkilenen imalat dalı oldu.
Dünyada neredeyse tüm iç pazarlarda talep, yatırım ve üretimin zayıfladığı, kapasite kullanım oranlarının gerilediği bu yıl; Türkiye’de genel ihracatın ucuzladığına, sektörlerin ihracatında değer bazındaki artışın esasen miktar bazındaki daha büyük artışlarla sağlanabildiğine şahit olduk. Makinede ise durum daha farklıydı, bizde miktar bazındaki gerilemeyi ihracat birim fiyatlarındaki artış kompanse etti.
Yüksek maliyetler ve düşük kurlarla ilgili kaygıların bolca dile getirildiği bir dönemde genel ihracat tarafında sağlanan yükselişi; kredi kullanmamak, stokları paraya tahvil etmek, borç ödemek, taahhüt kapatmak, ölçek ve personel korumak, müşteriyi veya pazarı elde tutmak ve benzeri birçok maksada bağlamak elbette mümkün olacaktır. Ne var ki, ederinin altında olduğu ihsas edilen bir kısım ihracatın, firmalar kadar ülke ekonomisine maliyetlerinin de olacağını dikkate alıyoruz. Sürdürülebilir olmayacak bu durumun ithalata yöneliş, kayıpları içeriden telafi etme gayreti ve dolayısı ile enflasyonda yapışkanlık gibi riskler taşıdığını vurgulamaktan geri kalmıyoruz.
“Daha agresif ve rekabetçi bir dönem bizi bekliyor”
Üstelik bu tüm gelişmelerin üstüne, dünya düzeni olarak bildiğimiz nizamın çok karmaşık ve çok merkezli hale geldiği bir döneme giriyoruz. ABD’nin yeni başkanı Trump’ın ilk dönemi için söylenen ticaret ve teknolojik egemenlik kavgası; ticaret ve teknoloji üstü daha karmaşık ve bütünleşik sorunlar yumağı içeren bir kavgaya dönüşüyor. Gümrük vergilerinin ülkeler veya bölgeler arasındaki ticareti dengeleme maksatlı olarak DTÖ verilerine dayanılarak belirlenmesine alışmışken; siyasi mülahazalar olarak göç dalgaları ve illegal faaliyetler öne sürülüyor. Egemenlik kavgasında her şey gümrük vergisi, korumacılık ve önemli hammaddeye ulaşım ve kısıtlama şeklinde gelişiyor.
Almanya’nın başını çektiği AB ülkeleri, geçmiş dönemde küresel olarak kazançlı çıkanlar grubunda yer alıyordu. Bunun ana nedenlerinden biri, ABD-Çin arasında oluşmuş ve belli kaidelere göre hareket eden kurumlar ve kurallar çerçevesinin geçerli olmasıydı. Şu an ABD hiçbir kural ve kurum tanımayacağını ihsas ettiği için başta Almanya olmak üzere tüm AB ülkeleri ‘kaybeden’ ülkeler grubuna dahil olmaya başladı. AB’nin enerji ve iklim politikaları, yeni dönemde şekillenen AB bürokrasisinin hala daha çok regülasyon ve direktif yanlısı tutumu ile AB ülkelerinin ısrarla koruduğu bütçe disiplin politikası reel gerçeklerden uzaklaşıldığı görüntüsü veriyor. Hemen her konuda farklılıklar içeren ülke politikaları nedeniyle AB içindeki birden fazla gruplaşma eğilimleri de AB’nin küresel güç manasındaki cazibesini azaltıyor. Yeşil ve dijital dönüşüm sürecine geç intibak, konjonktürel anlamda Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı ucuz ve fosil enerjiye ulaşım sorunu AB’nin güçlü ekonomilerinde rekabet dezavantajı yaratıyor. Hatta bu nedenle AB’nin enerji, iklim ve hammadde fasıllarındaki yeşil politikaları ötelemesi gerektiği, artık Almanya da dahil pek çok ülke tarafından yüksek sesle dillendiriliyor. Düşündürücü olan, bu konudaki tartışmaların Almanya ve AB’de ‘sanayisizleşme’ ya da ‘endüstrinin gerilemesi’ başlığı altında, en güçlü kaslarına yönelik olarak yapılmasıdır.
Endüstrinin gerilemesine işaret eden üç önemli parametre olan endüstriyel işyeri sayısı, endüstriyel üretim rakamları ve yatırım bazında Almanya’ya bakıldığında, bariz bir gerileme görülmektedir. Endüstriyel üretimin iki sene içerisinde %8,3 gerilediği, sadece bir yıl içinde 71 bin çalışanın endüstride işten çıkarıldığı, dev işletmelerin işten çıkarma ve işyeri kapatma sürecini hızlandırdıkları biliniyor. Bir enstitünün analizine göre Almanya’dan 2022 yılında 125 milyar Euro, 2023 yılında da 94 milyar Euro yatırım için ülke dışına çıktı. Almanya bu gerilemeyi nasıl durduracak veya bunu başarabilecek mi? Bunun için 2025 yılının Şubat ayında yapılacak olan genel seçimlerin sonucu bir işaret verebilir. Halihazırda Almanya AB’nin en güçlü ekonomisi ama gerek büyüme rakamlarında gerekse de endüstriyel trend eğilimlerinde gücünden güç kaybedeceği açık.
Başta Almanya olmak üzere AB’nin merkez ülkelerinde baş gösteren ‘sanayisizleşme’ eğiliminden Türkiye maalesef fazla yararlanamadı. Bunda değişik etkenlerin rolü büyük fakat bizler üretim gücümüzü, istihdamı ve bu sektörlerde yapılması zorunlu yatırımı ıskalamamalıyız. Gelecek dönemin üretim tesislerini neredeyse ve ne pahasına olursa olsun ayakta tutan ülkelerin güçlü olacağı bir süreç olacağını akılda tutmalıyız.
ABD’deki seçmen davranışlarında belirginleşen korumacı eğilim; gelişmiş ülkelerin makine, otomotiv ve savunma sanayi gibi üretim sektörlerini korumaya kararlı olduklarının bir işareti. Buna karşın, ABD ile ticaretinin sınırlanacağı peşinen ilan edilmiş ülkeler, dünyanın geri kalanında ticaret yollarını saptırmak da dahil, çok daha agresif stratejiler geliştirecektir. Rakiplerin gözünü kararttığı bu süreç, duvarlarını örmekte kararsız kalanların ise lehine gelişmeyecektir. Bugüne kadar zıt kutuplar arasında yolumuzu hep bulmamızı sağlayan rekabet gücümüzü koruyabilmek için, niş alanlardaki üretim ölçeklerimizi ve teknoloji seviyelerindeki çeşitliliğimizi geliştirmeye her zamankinden fazla eğilmeliyiz. Kamunun yatırım, inovasyon ve sürdürülebilirlik desteklerini odak sektörlerde daha işlevsel hale getirmeliyiz. Önümüzde bizi bekleyen süreçte yoğun biçimde, bugüne kadar odaklandığımız verimlilik ve ikiz dönüşüm faaliyetlerimizi hızla rekabetçiliğe tahvil etmenin yollarını geliştirmeliyiz.
“Olumsuz gibi görünen bazı anlar, gelişim sürecinin bir parçası”
Her yılın sonunda, dönemini en yüksek performansla tamamlayan üye firmalarımızı belirlemek için bir liste ve onları kutlamak, başarılarından duyduğumuz kıvanç ve memnuniyeti ifade etmek amacıyla Şükran Plaketleri hazırlıyoruz. Listeyi, ismine yer verdiğimiz üyelerimizin de rızasını alarak belli mecralarda ilan ederken, özenle ve senelerdir aynı formatla hazır ettiğimiz plaketleri ise sektörel tevazuumuz içinde şampiyonlarımıza takdim ediyoruz. Her yerde sınıflandırılmış makinelerin konsolide verileriyle uğraşmanın güçlüğü ve muhtemel hataların geri dönülmesi zor mağduriyetlere sebep olma ihtimali dikkatimizi ve sarf ettiğimiz zamanı çoğaltıyor. Bu müddet zarfında bazen öylesine kritik gelişmeler yaşanıyor ki, firmalarımız bir önceki yılın başarılarını unutarak kendilerini mevcut zorlukların yoğunluğuna çoktan kaptırmış da olabiliyor.
2024’ün sonuna çok yaklaşmışken, fırsattan istifade, geldiğimiz noktayı ve geçtiğimiz aşamaları hatırlamanın gidişata dair tahminlerde bulunmaktan daha önemli olabileceğine değinmek; mevcut durumları analiz ederken süreçleri de göz önünde bulundurmanın ne kadar kıymetli olduğunu vurgulamak istedim. Süreçlere bu şekilde bakmanın, bazen olumsuz gibi görünen bazı anları, gelişim sürecinin bir parçası olarak yorumlamamıza ve bu konuda daha açık bir bakış açısı kazanmamıza katkı sağlayacağına inanıyorum.
Kutlu Karavelioğlu
Makine İhracatçıları Birliği Başkanı